34. el-Azîmu (ululuk,  yücelik sahibi):

 

Allah’ın (c.c.) yüceliğini, ululuğunu kavramak olanaksızdır.  Bunu ancak zıddıyla veya çeşitli karşılaştırmalarla anlayabiliriz.

 

Ulu, yüce kavramlarının zıddı küçük ve basittir.

 

Evren o kadar geniştir ki içerisinde dünya yaratılalı beri henüz ışığı bize ulaşamamış yıldızlar bulunmaktadır. Evrenin bu genişliği ile insanın sınırlı kavrayışı karşılaştırıldığında Allah’a (c.c.) izafe edilen yücelik, ululuk kavramları az çok anlaşılabilir. Oysa Allah (c.c.) henüz dünya yaratılalı beri bize yıldızlarının ışığı ulaşamamış bu evrenin değil mahiyetlerini bilemeyeceğimiz sınırsız sayıdaki evrenlerin yaratıcısıdır. Bu durumda O’nun yüceliğini, ululuğunu (el-Azîm oluşunu) evrenlerle bile karşılaştırmak, sınırlandırmak büyük bir günahtır.

 

Allah’ın (c.c.) kudretinin genişliğini anlamak imkansızdır. Allah’ın (c.c.) zatının genişliğini de düşünemeyiz. Çünkü Allah (c.c.) madde ve madde cinsinden bir şey değildir. O’nun kudretinin genişliğini,  bir ülke yöneticisinin sıradan bir vatandaşa göre devleti yönetmede sahip olduğu geniş olanaklarla karşılaştırabiliriz.

 

Namazlarda her secdede en az üç kere tekrar edilen “Sübhâne Rabbiye’l-Azîm (Rabb’in el-Azîm güzel ismi eksiklik ve kusurdan uzaktır)” tespihindeki el-Azîm güzel ismindeki sır nedir?

 

Namazda rüku sırasında Allah’a (c.c.) tazimde bulunulur. Tazim saygı, hayranlık, korku, övgü, minnettarlık, itaat ve bağlılık gibi kavramları içerir. Halbuki günlük yaşamda çeşitli ihtiyaçlarımız ve sıkıntılarımız giderilirken biz insanlara karşı bu duyguları yaşarız. Sanki manevi olarak onların önünde eğiliriz. Böylelikle Allah’a (c.c.) gösterilmesi gereken tazimi yaratıklara sergileriz. Bu durum adeta gafletle şirke düşmektir. Oysa el-Azîm güzel ismi ile tazimi sadece Allah (c.c.) hak etmektedir. Çünkü güç, kudret ve övgü (hamd) sadece Allah’a (c.c.) mahsustur. Gerçi ilgili duyguların insanlara karşı belli bir derecede duyulması gayet doğaldır. Ama ne zaman ki insanların ihtiyaçlarımızı ve sıkıntılarımızı gidermede birer vesile olduğu ve hakiki yapan/edenin Allah (c.c.) olduğu gerçeği unutulur  veya görmezden gelinirse sözünü ettiğimiz gizli şirk gerçekleşir. Yine de insan günlük yaşamının monoton doğal akışı, gürültüsü, gafleti içerisinde böyle durumlarda Allah’ı (c.c.) pek az anımsamaktadır. İşte rükuda kul hem sergilediği beden diliyle hem de Allah’ın (c.c.) el-Azîm güzel ismini eksiklik ve kusurdan tenzih ederek her ihtiyacını ve sıkıntısını O’nun giderdiğini ve O’nun gücünün ve kudretinin her şeye yettiğini belirtmekte; saygı, hayranlık, korku, övgü, minnettarlık, itaat ve bağlılık gibi duygularla O’nu yüceltmektedir.

 

El-Azîm güzel ismi ile kula düşen görev şudur: Namazlarını kılan bir Müslüman el-Azîm  güzel ismini bir günde en az  120 kez zikretmektedir. Bu durum bu güzel ismin namaz dışında da zikredilmesinin önemini göstermeye yeter.