45. Mucîbu  (duaları kabul eden):

 

 Dua, Allah’a (c.c.) sunulan bir dilekçedir. Yöntemine ve kurallarına uygun olarak yapılırsa kabul edilir.

 

Kul Allah’a (c.c.) dua yolu ile müracaat ettiğinde Allah (c.c.) onun duasını işitir ve ona karşılık verir. Sıkıntısını ve ihtiyaçlarını giderir.

 

İnsanın Allah’a (c.c.) dua etmeden önce aczini, zayıflığını  göstermesi gerekir, ki bu da en güzel biçimde namazda bulunmaktadır. Namazda rüku ve secde gibi rükünler, insanın Allah (c.c.) karşısında aczini ve zayıflığını gösteren en ideal hareketlerdir. Kulluk makamı en güzel biçimde namazda yaşanır.

 

Eskiden padişahların huzuruna girmeden önce bazı merasimler yapılırdı. Bu merasimler padişahtan padişaha değişirdi. Kimisi azgınlıklarından insanlardan secde isterdi, kimisi de tahtlarının altındaki örtünün öpülmesini yeterli görürdü… Tabii en azından eller önde bağlanmak suretiyle makama saygı gösterilmesini beklerlerdi. Kuşkusuz şimdi de kimsenin elini kolunu sallayarak, rahat bir biçimde devletin en yüksek makamında bulunan birinin odasına girebileceğini düşünemeyiz.

 

Evrenleri yoktan yaratan Allah’ın (c.c.) huzuruna çıkıp dua etmeden önce de böyle bir kulluk merasimi gereklidir. İşte namaz bize bu yolu hazırlamaktadır.

 

Kuşkusuz dua başlı başına bir ibadettir. Namazdan bağımsızdır. Tek başına da yapılabilir. Ama dua özel bir andır. Yaratıcıya isteğin, şikayetin sunulduğu bir zaman dilimidir. Bir insanın diğer bir insanla bile görüşmeden önce kendisine çeki düzen vermeye çalıştığını düşünecek olursak dua öncesinin de namaz, oruç, sadaka… gibi bir ibadetle tamamlanmasının edebe, usule ve duanın kabul kurallarına daha uygun düşeceği anlaşılır. Ayrıca duaya başlamadan önce Allah’a (c.c.) hamd u senâda bulunmak ve peygamberimize salât ve selâm getirmek de gerekir.

 

Sözlü duanın yanında bir de fiili dua vardır. Örneğin sigara içen birisi kanser vb. hastalıklara yakalanmak için fiili dua etmektedir. Derslerine günü gününe çalışan, sınavlarına hazırlık yapan birisi de sınıfını geçmek için fiili duada bulunmaktadır. Bu açıdan fiilli dua ile sözlü dua arasında bir uyum bulunursa  bu duanın kabul şartlarından olan samimiyeti ve ihlası gösterir. Buna göre dualarında Allah’tan (c.c.) kabir ve cehennem azabından korunup cenneti isteyenlerin de fiili duaları Allah’ın emir ve yasaklarına gösterdiği itinadır.  

 

Dualarımızda Allah’tan (c.c.) her şeyi isteyebiliriz. Bu dünyalık bir şey de olabilir. Ama istediğimiz dünyalık ile ahiret hayatımız ve Allah’ın (c.c.) rızası da gözetilmelidir: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz (Şûrâ suresi,  ayet 20).”                               

 

Pek çok kişi dualarının kabul olunmadıklarından söz ederler. Duanın kabulünde aranan birtakım şartlar vardır. Bunlar dua eden kişi ile ilgili olabildiği gibi duanın konusu ile de ilgili olabilir. Ayrıca duanın kabul edilip edilmediği ilk anda anlaşılmaz. Belki duada istenilen şeyler daha makbul bir biçimde başka dünya ve ahiret nimetlerine  dönüşecektir. Bunun yer ve zamanını kısıtlamak doğru olmadığı gibi kabul edilmediğini de varsaymak doğru değildir. Yüce yaratıcı aşağıdaki ayet-i kerimelerde duanın kabul edileceğine dair adeta teminat vermekte ve bizleri dua etmeye teşvik etmektedir: “Kullarım Beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki Ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse onlar da Benim çağrıma cevap versinler,  Bana iman etsinler (Bakara suresi, ayet 186).”

 

El-Mucîbu güzel ismi ile kula düşen görev, duanın kabul şartlarından olan Allah’a (c.c.) karşı samimiyeti ve ihlası elde etmeye çalışmaktır. Bu da ibadetlerle gerçekleşir. Ayrıca şu ayet-i kerimedeki tehdidi de ciddiye almalıdır: “Rabb’iniz buyurdu ki: ‘Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler rezil ve zelil bir biçimde cehenneme gireceklerdir (Mü’min suresi, ayet 60).’”