88. el-Muğnî  (Allah [c.c.] dilediğini zengin eder):

 

            Zenginlik, yoksulluk gibi bir imtihan konusudur. Aslında bu dünya bir ceza ve ödül yurdu değildir. Zenginlik de yoksulluk da bir hikmete göre taktir edilmiştir. Bu bakımdan zengin olan kimselerin varlıkları ile Allah (c.c.) tarafından ödüllendirilmediğini, ebedi ahiret yurdu için imtihan edildiklerini düşünmeleri gerekir. Tabii aynı şeyi yoksulluk için de düşünmeli, kişinin yoksullukla Allah (c.c.) tarafından cezalandırıldığını varsaymaktan ziyade imtihan edildiğini düşünmek daha doğrudur. İnsan kendisi için zenginliğin mi yoksa yoksulluğun mu daha hayırlı olduğunu bilemez. Allah (c.c.) kulları için en hayırlı olanı ezelde tespit etmiş, bu konudaki kısmetimizi kaderimizle belirlemiştir.

 

İnsanın kendisiyle barışık olması, öncelikle toplumsal konumunu, ekonomik durumunu kabullenip haline şükretmesiyle gerçekleşir. Tabii Allah’ın (c.c.) fazlını ve rahmetini aramak, meşru yollarla varlıklı olmaya çalışmak da yanlış şeyler değildir. İnsan dünya ve ahiret dengesini kurduktan sonra zenginlik de güzel bir şeydir.

 

Zengin olmak, beraberinde üstesinden kalkamayacağımız bazı sorumlulukları da getirebilir. Çünkü bir mali ibadet olan zekat ancak zenginlere farzdır. Pek çok varlıklı insanın namaz kılmaya gayret ettikleri halde zekat vermemeleri, bunun için olmadık çarelere başvurmaları, şu veya bu fetvayla zekatı üzerlerinden atmaya çalışmaları bu ibadetin yerine getirilmesinin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Halbuki sermayenin  % 2.5’u devede kulak misalidir. Ama demek ki nefis onda bile açgözlü davranmakta, Allah’ın (c.c.) hakkına tecavüz etmektedir. Tabii bu açgözlülük zenginlik artıkça daha da ziyadeleşmektedir. Öyle bir duruma ulaşmakta ki artık nefis açgözlülüğe boyun eğmekte, zekat emri için Allah’a (c.c.) isyan etmektedir. Hatta öyleleri namazı da terk etmektedirler.

 

 El-Muğnî güzel ismi ile kula düşen görev, Allah’tan (c.c.) zenginlik isterken kimseye muhtaç kılmayacak, azdırıp yoldan çıkarmayacak derecede dilemek gerekmektedir.