93. en-Nûru (nurlandıran, nur kaynağı):

 

            Nur, iki biçimde tanımlanabilir. Birisi maddi olanıdır. Biz bu nurla (ışıkla) görürüz. En başlıca kaynağı güneştir. Ayrıca evimizi, sokağımızı aydınlatan ışık da bu nurdandır. Bu nur olmasaydı dünyamız kapkaranlık kalacaktı. Allah’ın (c.c.) pek çok ayeti, güzel ismi göz duyu organına hitap etmektedir. Demek ki bu nur olmasaydı çok cahil kalacaktık. Diğer nur manevidir. Bu da maddi nur kadar önemlidir. Hatta maddi nurdan daha önemlidir. Zira bununla da gönül dünyamız aydınlanır. İmanımız gerçekleşir, güçlenir. Nasıl görme engelli insanlar bir şey göremezlerse iç dünyaları kör olanlar da imanın esaslarını kavrayamazlar, inkar ederler. Bir insanın bu dünyada gözlerinin görmemesi bir ömürde gerçekleşir, son bulur, ama manevi körlük ebedi hayata mal olabilir.

 

            Şu ayet-i kerime manevi körlerin ahiretteki durumlarına işaret etmektedir: “Ama kim Benim zikrimden yüz çevirirse, kitabımı dinlemez ve Beni anmaktan gaflet ederse ona dar bir geçim vardır. Ayrıca Biz onu kıyamet günü kör olarak diriltir, duruşmaya getiririz. ‘Ya Rabbi,’ der, ‘ben gözleri gören biri olduğum halde neden beni kör olarak dirilttin?’ (Allah) Buyurur ki: ‘Bu böyledir, nasıl ayetlerim sana geldiğinde sen onları unuttuysan bugün de sen böyle unutulur,  bir kenara atılırsın.’ ”

 

            Çoğu İslam bilgini imanı tanımlarken onu gönülde doğan bir nura benzetir. Allah (c.c.) da Kuran-ı Kerim’de iman ve hidayeti böyle tanıtmaktadır: “Bir ölü iken kendisini dirilttiğimiz, insanlar arasında yürümesi için nur verdiğimiz kimse, içerisinden çıkamayacağı karanlıklarda kalan bir kimse gibi midir? (En’am suresi, ayet 122)”, “Allah bir kimsenin kalbini Müslümanlık için açarsa o Rabb’inden verilen bir nur üzerinde değil midir? (Zümer suresi, ayet 22)”

 

Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’i de nur olarak adlandırmıştır: “İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Halbuki sen daha önce kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Lakin Biz onu kendisiyle kullarımızdan dilediğimizi hidayete erdirdiğimiz bir nur kıldık (Zuhruf suresi, ayet 52).”

 

İman ve ibadet hayatı insanın yüzüne ve ellerine bir parlaklık ve nur verir. Bu zikir ehlinde çok daha belirgindir. Bu durum gerçekten adeta bir mucizedir. Sanki yüce Allah (c.c.) iman ve ibadet ehlinin yüz ve ellerinde nurunun gerçekliğini tasdik ettirmektedir. Gerçi bazı insanlar ibadet hayatına sahip olmadan da yüzlerinde bir aydınlık, parlaklık taşırlar. Psikologlar bunu pozitif enerji ile açıklamaktadırlar. Kişinin hayata karşı olumlu tutumu, yapıcı ve üretken olması, insanlara karşı iyi niyet taşıması gibi güzel şeylerin yüze, ellere bu özellikleri verdiğini belirtmektedirler. Bakır, sarı vb. madenler de renk olarak altını andırırlar, yalnız onlarla altın arasında değer olarak büyük bir fark bulunur. Aynen bunun gibi iman ve ibadetle yüze ve ellere yansıyan nurla pozitif enerji ile oluşanı arasında da öyle büyük bir benzerlik ve farklılık vardır. Dikkat edildiğinde iman ve ibadetle gelen nurla pozitif enerjiyi simgeleyeni  hemen ayırt edilir. 

 

Tabii hayat karşısında pozitif bir tutum takınmak da Allah’a (c.c.) yaklaşmak değil midir?

 

En-Nûr güzel ismi ile kula düşen görev, birer nur kaynağı olan namaza, zikre, Kuran-ı Kerim’in okunmasına gerçek anlamıyla yönelmek ve bunlardan en üst düzeyde yararlanmaktır.